Necla Karabey, yaklaşık bir yıldır Fenerbahçe’nin efsanevi oyuncusu Roberto Carlos’un “kişisel marka yönetimi”nden sorumlu. Karabey, kişisel marka yönetiminin menajerlikle karıştırılmasından şikayetçi: “Ben sadece marka yönetimini yapıyorum. Dolayısıyla Roberto Carlos’un ne kamplarına, ne de antrenmanlarına gidiyorum. Benim anlaşmam, kulüple yapılmış bir anlaşma değil; birebir onunla, global anlamda bir anlaşma.” İşte Karabey’in kariyer öyküsü ve yıldız futbolcuyla tanışması…
Yıldız bir futbolcunun marka danışmanlığını yapacağınız hiç aklınıza gelir miydi?
Hayır hiç gelmezdi, hayatta tesadüflere inanırım. Bu da güzel bir tesadüf oldu. Hayatta doğru zamanda, doğru insanlarla, doğru anda buluşulduğuna inanıyorum.
İş yaşamınıza bu alanda mı başlamıştınız?
Hayır, Yeditepe Üniversitesi Grafik Tasarım mezunuyum. Mezun olur olmaz İngiltere’ye gittim, St. Gilles College’da bir yıl okudum. Dil anlamında pratik yaparken, aynı zamanda da yarı zamanlı tasarım alanında çalıştım. Böylece, iş hayatına da bir şekilde adımımı atmış oldum. Sonrasında okul bitti, Türkiye’ye döndüm. O dönemde global tasarımla ilgili markalarla çalışmak istediğimi anladım ve iş başvurusunda bulundum. Tam da o sırada Türkiye’nin çok büyük bir tekstil firmasından “merchandiser”lik teklifi geldi. Pazarlama ve marka yönetimi alanında çalışmak istediğim için bu işe girdim ve işi çok sevdim. Üretim, pazarlama, yabancılarla ilişkileri yürüttüm. Ama tekstil çok farklı, ortam çok gergindi, stresliydi ve o sektörde ben ben değildim. İşten ayrıldım ve İngiltere’de tanıştığım çok yakın bir arkadaşımın yanına Venezüella’ya gittim. Giderken amacım 2-3 hafta sonra dönmekti ama tam bir yıl sonra döndüm!
Yani bir anda mı orada kalmaya karar verdiniz?
Evet! Bir yıl boyunca sürekli biletimi ertelettim, Güney Amerika ülkelerine giriş çıkış yaptım. İspanyolca bana çok yakın geldi. Arkadaşlarım da çok motive etti, öğrenebileceğimi söylediler. İşten ayrıldığım bir karar verme dönemindeydim ve Centro Venezolano Americano’da İspanyolca öğrendim.
Sonra ne oldu?
Türkiye’ye döndüm. Ve yine çok büyük global bir markadan iş teklifi aldım. Türkiye pazarına yeni girmiş, Formula 1’in de içinde olduğu bir markaya ürün pazarlamış ve burada daha etkin olmayı amaçlamış bir firmaydı. Plastik promosyon, ürün ve proje koordinatörlüğü göreviyle yeni işime başladım. Ürün gelişimi, tasarım, pazarlama ve satış departmanından sorumlu oldum. O işte lisans ve patenti bize ait olan ürünler vardı, bunlardan birinde Roberto Carlos’u neden kullanmıyoruz dedik. Roberto ile 2007’de bu vesileyle tanışmış olduk. İspanyolca bildiğim için de kendisine ben ulaştım.
Peki, marka danışmanlığı teklifi nasıl gerçekleşti?
Tanıştıktan sonra iletişimimizi devam ettirdik, aile ile birlikte çıkılan bir yemekte benim bu işi yapabileceğimi, bana güvendiği söyledi ve markasını yönetmemi teklif etti. Ben de kabul ettim. Tabi İspanyolca bilmem de çok önemli bir faktördü…
BANA GÜVENDİ
Böyle ünlü bir isimden iş teklifi almak nasıl bir duygu? Zor geldi mi başlarda?
Önce çok şaşırdım. Sonuçta pazarlamadan daha farklı bir alan “kişisel marka yönetimi”. Neden ben, diye sordum. O da bana çok naif bir cevap verdi: “Bugüne kadar hep profesyonel insanlarla çalıştım bu konuda ama uyuşamadım. Benim için güven çok önemli.” Benim bu işi yapabileceğime inandığını söyledi ve beni motive etti. Bu şekilde de başladık.
Neler yapıyorsunuz?
Dünyaya mal olmuş ünlü insanların arkasında hep bir ekip vardır. Bu ekipler; kiminle, hangi ünlü ile çalışıyorsa onun kişisel marka yönetimini yürütür. Yani çalıştıkları markanın A’dan Z’ye her şeyiyle ilgilenir. Gelen promosyon, reklam, katalog teklifleri, yani markayı yansıtacak işleriyle ilgilenir. Bu işleri kişinin kendisi yapamaz, bunu birilerinin yapması gerekir. Ben de bu işi yapıyorum.
BEN SEÇİYORUM O KARAR VERİYOR
Roberto Carlos’a ne kadar karışıyorsunuz?
Bana,“Necla, sen bana uygun işleri seç, ele, masa başında bana getir” dedi. Her aşamada yer almaktansa, son aşamada yer almak istediğini söyledi. Bana gelen tüm teklifleri; sponsorluk, promosyon, reklam teklifleri hepsini değerlendirmeye alıyorum. İmajına uyup uymayacağına bakıyorum. Yıllardır sahip olduğu imajına bir zarar gelmemesine dikkat ediyorum. Benim görevim, her yönüyle sahip olduğu imajı korumak, ona uygun işleri seçmek ve yönlendirmek.
ROBERTO’NUN ÜÇÜNCÜ GÖZÜYÜM
Roberto zor bir insan mı?
İşinde çok hırslıdır. Ama aynı zamanda mutlu ve çok pozitiftir. Çok zor, problem yaratan bir insan olmadığı için de onunla çalışmaktan keyif alıyorum. Bir de bana güveni tam olduğu için çalışırken çok daha rahat ediyorum. Çok yorulsam da tekdüze bir yaşamım olmadığı için mutluyum. Onun üçüncü gözüyüm.
Giyim kuşamına da karışıyor musunuz? Neler öneriyorsunuz ona?
Hayır, giyim kuşamına karışmıyorum, onun zaten kendine çok yakışan bir tarzı var. Ben de onun tarzını beğeniyorum. Sadece gerekiyorsa, yani iş anlamında ona önerilerde bulunabiliyorum.
Yaptığınız iş, menajerliğe yakın görünüyor dışarıdan...
Yurtdışında bu alan çok gelişmiş olduğu için, ünlüler kişisel marka danışmanları olmadan hiçbir şey yapmaz. Türkiye’de ise çok yeni bir alan olduğu için çoğu zaman menajerlikle karıştırılabiliyor. Ama biz menajerin yaptıklarını yapmıyoruz, sadece marka yönetimini yürütüyoruz. Dolayısıyla çalıştığım insanın ne kamplarına, ne de antrenmanlarına gidiyorum. Benim işim onun imajıyla ilgili, spor yaşamındaki yaptıklarıyla birebir ilintili değil. Zaten benim onunla anlaşmam, kulüple yapılmış bir anlaşma değil. Ben onunla birebir, global anlamda bir anlaşma imzaladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder