Türkiye’nin en genç orkestra şefi

Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu sanat yönetmeni ve şefi. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası yardımcı şefi... Cemi'i Can Deliorman 26 yaşında. Klasik müzik dışında Tom Waits'i çok sevdiğini söyleyen orkestra şefi, rakı ile Türk Sanat Müziğinin de vazgeçilmezleri arasında olduğunu söylüyor.





Klasik soruyla başlıyorum, nasıl oldu da bu yaşta orkestra şefi oldun?Orkestra şefi olma fikri, 13 yaşında keman eğitimine başlamam ve bir kemancı olarak orkestra ile ilk temasım sonrası oluşmaya başladı. Bu kararı vermemdeki en büyük sebep orkestra şefliğinin bir müzisyen olarak kendimi en iyi ifade etme olanağı tanıması. Birçok müzisyende olduğu gibi hep bunu planladım diyemem. Bu büyük bir tutku olmalı, kişiliğinizle uyum sağlamalı. Planlayamazsınız. Kendiliğinden gelişir ve sizi bir daha asla bırakmaz.
Anadolu Üniversitesi’nden sonra Viyana’da orkestra şefliği okumuşsun. Neler yaptın? İlk Viyana’da başladım orkestra şefliğine, sonra Avusturya’nın başka bir şehri Graz’da lisans eğitimini bitirdim. Yüksek lisansımın ilk bölümünü Amerika’da yaptım. Avrupa ve Amerika’nın eğitim sistemleri birbirinden çok farklı, ikisinin de avantajları dezavantajları var. Ben hem Amerika’da hem Avrupa’da geçen zaman içinde bu iki farklı sisteme adapte olmakta zorluk çekmedim, bunda Türkiye’de aldığım temel müzik eğitimin yardımı büyük. 
TÜRKLER DAHA ÇOK İSPANYOL VE YUNANLARA YAKIN
Bu ülkelerde klasik müziği nasıl buluyorsun?
Müzikte her ülkenin kendi karakteristik özellikleri, sınırları, iyi ve zayıf noktaları var: Kuzey Avrupa ülkeleri koro müziğinde çok iyidir; orkestraları için aynı şeyi söylemek zor. İtalyanlar opera ve ses eğitiminde bir numara ama Avusturya ve Almanya’daki gibi a sınıf bir orkestraları yoktur. Amerika, Avrupa’ya kıyasla tutucu bir ülke olmadığı için müzik yapmak rahattır, eğlencelidir, yeniliğe ve fikirlere daha açıktır, insanlar korkusuz ve önyargısızlardır dolayısıyla çalışmak daha kolay ve iletişim daha hızlıdır. Biz Türkler daha çok İspanyol ve Yunanlara yakın duruyoruz, bize özgü aklıma gelen ilk şey klasik müzik dünyasında bu ülkelere benzememiz.   
TOM WAITS FANATİĞİYİM!
Bir de Tom Waits’i sevdiğini biliyorum. Müzik yöneten bir insan ne dinler, neleri dinlemelidir?
Evet, tam bir Tom Waits fanatiğiyim. Müziği, sahne performansı, hayat hikâyesi ve en önemlisi yazdığı harika şarkı sözleri ile bende bir bağımlılığa dönüştü bu Tom Waits hadisesi. Onun dışında Nick Cave, Radiohead, Nat King Cole çok severek dinlerim. Klasik dışında;  yolculuklarda mesela enstrümantal jazz, tango, Latin jazz dinlemeyi severim, yine Rakı ile Türk Sanat Müziği uyumu da vazgeçilmezlerimdendir.
Ailede müzisyen var mı?
Yok. Bu alanda parlamış çocukların tam tersine ben ailedeki ilk müzisyenim.  
TÜRKİYE’NİN EN İYİ KOROSU
Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu ile Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda görev yapıyorsun. Her iki görev arasında ne fark var? 
Devlet Çoksesli Korosu, 22 yaşında çok köklü ve özel bir kurum. Öylesine geniş bir repertuara ve kaliteli ses kapasitesine sahip tek koro Türkiye’de, en iyisi. Avrupa’da bile profesyonel koro bulmakta zorlanırsınız. Sanat yönetmeni ve koronun şefi olarak sorumluluklarımı tek tek yazarsam röportaj bir destana döner, ama kabaca; akla gelebilecek, A’dan Z’ye her şeyden sorumluyum diyebilirim.
 Borusan ile tanışıklığımın ise 7 senelik bir geçmişi var. Benim için önemi ve manevi değeri çok büyük. Kazandığım her başarının arkasında yalnız Borusan ailesinin desteği var.  Borusan Kocabıyık Vakfı’nın bursu sayesinde tüm eğitimimi en iyi şekilde, en iyi okullarda tamamladım. Bu sezon yardımcı şef olarak orkestranın bazı provalarını yöneteceğim.  Yine benim için büyük bir mutluluk, ikisiyle birlikte, 3 Mart’ta Borusan Filarmoni Orkestrası ve Devlet Çoksesli Korosu ile beraber Verdi’nin “Requiem”ini seslendireceğiz.    
ORKESTRA ŞEFİ DELİ OLMALIDIR
Orkestra şefliği nasıl bir performans gerektiriyor? Yaşam düzeni adına katı kuralları yoktur orkestra şefliğinin. Bir enstrümancı gibi her gün 2-3 saat çalışma yapmamak sizi hemen köreltmez. Bence iyi bir orkestra şefi en başta iyi müzisyen ve iyi bir enstrümancı olmalı, müzik tutkunu olmalı, bu olmazsa olmaz. Ama aynı zamanda bir orkestra şefi iyi bir pazarlamacı, iyi bir tiyatrocu, iyi bir hikâyeci, iyi bir sosyolog, iyi bir strateji uzmanı, iyi bir pedagog olmalı. Hayalperest, romantik, otoriter olmalıdır. Yani bildiğin deli olmalıdır!  

Yönetirken neler hissediyorsun, aklından neler geçer?    
Orkestra yönetmek bir trans hali benim için, büyülü bir yer orası, bir masal dünyasına girmek gibidir, o an içinden çıkmak, başka bir şey düşünmek imkânsız.
Peki aynı eseri her defa başka mı çaldırıyorsun?Evet, zaten aynı çalınamaz. Bu biraz aynı nehirde iki defa yıkanılamaz durumuna benziyor. Her gün farklısındır. Farklı bir ruh halindesindir, doğal olarak müziğinde bu oranda başkadır, yenidir, farklıdır. 
Günde ne kadar çalışıyorsun?Benim bir eseri saatlerce sadece analiz ettiğim olur, çok keyiflidir. Provanın planını yapmak çok önemli, nerede, ne, nasıl çalışılır; zaman planı yapılmazsa olmaz. En önemlisi, (şefin kendisinin bile bazen o kadar da sevmediği) bir eseri orkestraya sanki bu güne kadar yazılmış en güzel en ilginç eseri çaldırıyormuşçasına sevdirebilmeli, bunun için notaların arka planında ne var onu bulmak gerek. 
FAZIL SAY İLE AYNI FİKİRDEYİM

Gelelim şu arabesk meselesine…

Arabesk motifi ile bir sorunumuz yok. Bir renktir, klasik besteciler de kullanmışlardır. Bahsetmek istediğim başka bir şey. Burada Fazıl Say ile aynı noktadayım. Arabesk, hep aynı şeydir, kabulleniştir, düşünmemektir, yaratamamaktır. Bu yüzden kolaydır, tembelliktir. Bir günde 10 tane albüm çıkarabilirsiniz oturduğunuz yerden. 
2011 projelerin neler?Mesleki olarak tüm 2011 sezonu neredeyse planlandı benim için, tüm konserler aşağı yukarı belli, tabi sürprizler hep olabilir. Öncelikle koro ile çok iyi bir sezon geçirmek istiyorum, Temmuz’da bir İtalya turnesi ile sezonu kapatacağız. Uzun vadede bir gençlik orkestrası kurmak istiyorum, çok kapsamlı ve büyük bir proje.  Simon Bolivar Gençlik Orkestrası gibi, büyük ve amacı olan bir proje. Bu gerçekleşirse, tüm dünyayı bu müzik ile sarsmak mümkün, daha önce yapıldı, çok başarılı oldu;biz de yapabiliriz. 
Müzik dışında nelerle uğraşırsın? Elektroniğe meraklıyımdır, maket uçak ve helikopter severim. Uçurup bozarım, sonra tamir ederim, meditasyon gibidir. Film izlemek ayrı bir zevktir. Almodovar, Bertolucci, Ferzan Özpetek, Fatih Akın gibi yönetmenleri çok severek izlerim, iyi bir Lost takipçisiydim. 
Yeni gelişen teknolojilere nasıl bakıyorsun? Sosyal medyayı kullanıyor musun?
Sosyal Medya çok önemli, özellikle tanıtım sorunu yaşayan bizler için bulunmaz bir kaynak. Sıkı bir Twitter, fb, youtube takipçisiyimdir. Yeni bir web sitesi üzerinde çalışıyoruz 3 aydır yeni yayına girdi, www.chorusturkey.com. Çok önem veriyorum.
Elindeki değnek sihirli olsaydı neleri değiştirirdin?Benim değneğim müzik dışında maalesef sihirsiz bir değnek. Sihirli olsaydı çok şey değiştirirdim, birçok kişiyi değiştirirdim, ya da komple yok ederdim!
CEMİ'İ CAN DELİORMAN İLE KISA KISA...
En sevdiğin besteci?
Gustav Mahler.
Uzak durduğun, elinin gitmediği besteciler?

Kötü bestecilerin hepsi!
2011’de en çok istediğin 3 şey?

Mahler 8. Senfoni Türkiye Prömiyerini yönetmek. Tom Waits’in tüm şarkı sözlerinin tercümelerini yapmış olmak. Bu yaz İtalya dönüşü için büyük bir yelkenli tekne hiç fena olmaz!
Konserin başlamasına 5 dakika var, ilk aklına gelen?

Konser sonrası nasıl güzel bir gece geçeceği.
En sevdiğin şehir?

New York.
Son gittiğin konser?

Devlet Çoksesli Korosu ile kendi yönettiğim yeni yıl konseri (iki gün önce).
Hayatının kitabı ve filmi?

Yaşlı Balıkçı ve Deniz (Hemingway). Film de Down by Law (Jim Jarmush).
10 sene sonra en çok görmek istediğin 3 şey?

Konserler, konserler, konserler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...