Amerika’da tanıdık değil yetenek gerekli

Daha 18 yaşındayken albümü çıktı. 20 yaşındayken hayatında iki önemli değişiklik yaptı. Hem Türkiye’den ayrılıp Amerika’ya yerleşti, hem de evlendi. Orada bir yandan müzik eğitimi aldı, bir yandan da yapımcı Arif Mardin’in kapısını çaldı. İsim yapmış müzisyenlerle kayıtlar yaptı. Üçüncü albümü nedeniyle biraraya geldiğimiz 31 yaşındaki Meyra, Türkiye ve Amerika arasında örülen kariyerinin öyküsünü anlatırken iki ülke arasındaki iş yapış farklarını da ortaya koydu.
Amerika’daki piyasayı “Türkiye’de kimi tanıdığın, Amerika’da ise yeteneğin en önemli unsur. Eğer yeteneğin varsa, tanıştığın adam sana inanırsa, tüm gücünü verebilir. Bir de, çok küçük yaşlarda orada yaşamaya başlamak şart. Buradaysa daha çok insan ilişkileri devreye giriyor” diyerek Türkiye ile kıyaslayan Meyra, son albümünde Mario Frangoulis, Ferhat Göçer, Burak Kut ve Cemil Demirbakan ile düet yapıyor. Şarkıcı, yurtdışında var olmanın hiç de kolay olmadığını söylüyor.

Müziğe olan yeteneğinizi çok küçük yaşlarda müzisyen Avni Anıl keşfetmiş. Nasıl oldu?

Çocukluğum İzmir’de geçti. Avni Bey ile de bir yaz tatilinde İzmir’de tesadüfen bir araya geldik. Babam müzisyen olduğu için bir gün babama, “Sen bu kadar yetenekliysen, kızın da yeteneklidir,” demiş ve bana kalemle ritim vurmuş. “Şimdi aynı ritmi sen de vur bakalım,” demiş. Doğru karşılık vermişim ve Avni Bey’den geçer not almışım. Çok küçük olduğum için net hazırlamıyorum ama müzik eğitimi almamı ilk Avni Bey babama söylemiş.

Eğer Avni Bey müziğe yeteneğinizi keşfetmeseydi yine müziği seçer miydiniz? Ya da kimlerin kapısını çalardınız?

Çok dışa dönük bir çocuk değildim. Bu yüzden de çok çaba sarf etmezmişim gibi geliyor. Utanırdım, çekinirdim sanırım. Aslında hep böyle oldu. Hep önüme kısmetler geldi, ben de bu kısmetleri değerlendirdim. Hayatta bir şeyler için birilerinin kapısında yatmak zorunda olmadım. Ama belki şu olabilirdi. Nilüfer’i çok sevdiğim için ona vokal yapmak için çeşitli yollar denerdim. Tanıdık bulmak, araya aracı sokmak için belki bir şeyler yapardım, çevreme danışırdım.

ELİMDE MİKROFONLA ŞARKI SÖYLERDİM

10 yaşında müzik eğitimi almaya başlamışsınız. Şarkıcı olmaya çok küçük yaşlarda karar vermiş miydiniz?

Vermiştim tabi. Hatta elimde bir kanıtım bile var! Bir resim var albümümde. O resim çekildiğinde sanırım 6-7 yaşındaydım. Elimde mikrofon, kendimi kaptırmış şarkı söylüyorum. Annem 5 yaşındayken falan da hep makyaj yapıp şarkı söylediğimi anlatır. Topuklu ayakkabılarla evde dolanırmışım.

Çok küçük denecek yaşta, henüz 18 yaşındayken ilk albümünüz çıktı. Hiç çok erken oldu, diye düşündünüz mü?

Evet, şimdi baktığımda çok küçük olduğumu düşünüyorum. Çocukmuşum gerçekten de. Ama o döneme göre kendimi büyük hissediyordum tabi! İnsan küçüklüğünde kendini hiç küçük görmez ya, ben de kendimi küçük görmüyordum. Her şey normal seyrinde gidiyor gibiydi. Ama bence eğer sanat dünyasında var olmak gibi bir iddianız varsa, ne kadar erken yola çıkarsanız o kadar iyidir. Tabi okul hayatını bozmamak şartıyla. Çünkü kolay bir iş değil. Hem işi hem de okulu aksatmamak konusunda biraz titiz olmak gerekiyor. Britney Spears’ı buna örnek verebiliriz. 14-15 yaşında dans dersleri de alıp kendilerini yetiştiriyorlar. 17-18 yaşlarında da kariyer yapmaya başlıyorlar.

Albümünüz çıkar çıkmaz, akabinde de evlenip yurtdışında yaşamaya başladınız. Müzik piyasası beni unutur, dediniz mi?

18 yaşında albümüm çıktı, 19 yaşında eşimle flört etmeye başladım. 20 yaşında Amerika’ya gittim, orada evlendim. 25 yaşında kadar da Amerika’da yaşadım. Her şey o kadar peşpeşe oldu ki, ben bile hızına yetişemedim! Açıkçası unutulma kaygısı o dönem hiç yaşamamıştım. Çok genç olduğum için, 2 sene sonra geri dönsek bile yine aktif olarak müzik hayatına devam edeceğimi düşünüyordum. O zaman dilimi tabi ki çok değerli bir zaman dilimiydi ama ben de zaten o arayı müzik eğitimi alarak, İngilizce öğrenerek kapatmaya çalıştım. Arif Mardin ile tanıştım o dönemde, Amerikalı müzisyenlerle demolar doldurdum.

DEMOLARIMI ARİF MARDİN’E DİNLETTİM

Arif Mardin ile nasıl bir araya geldiniz?

Tanıdıklar sayesinde tanıştık. O dönem bir şekilde Arif Bey’e ulaşmak istiyordum. Çünkü o sıralarda demolar yapıyordum ve bir şekilde de ona dinletip fikrini almak istiyordum. Bir yandan okula gidiyordum, bir yandan demolar yapıyordum. Çok aktif geçen yıllardı. Ve bir gün kapısını çaldım, hazırladığım demoları dinlettim. Fikrini de aldım böylelikle…

Amerika’da piyasa nasıl? Bir Türk sanatçının orada da var olabilmesi için ne lazım?

Amerika’da doğmamışsanız orada  var olmanız çok kolay değil. Öncelikle çok küçük yaşta oraya bir şekilde taşınmanız gerekiyor. Orada yaşamaya başlayıp, oranın ortamını iyice öğrenip, 10 yaşlarında oradaki menajerlerle tanışmak lazım. Başka türlü çok zor. Ne kadar erken oraya olursanız o kadar iyi. Başka türlü bir mucize olması gerekiyor. Ben de Arif Mardin’e giderken hayaller kuruyordum; beğenirler diye insanlara demolarımı dinletirdim. Bir de orada albüm tanıtımınızı eyalet eyalet yapmanız gerekiyor. Çok da zor bir olay bu çünkü çok büyük bir ülke ve hayatınızı buna vakfetmeniz gerekiyor.

Türkiye ve Amerika müzik endüstrisindeki fark neler?

Türkiye’de kimi tanıdığın her zaman çok önemli. Amerika’da ise öyle değil, yetenek en önemli unsur. Eğer yeteneğiniz varsa, tanıştığınız adam da size inanırsa, tüm gücünü size verebilir. Buradaysa biraz daha insan ilişkileri devreye giriyor. Mesela zaman zaman şaşırırız bir adamın ya da kadının ününe ya da geldiği yere. Orada ise yeteneğiniz varsa kapılar size bir şekilde açılır. Hemen açılmasa bile bir şekilde bir gün açılır. Yine de en önemli şey, küçük yaşlarda oralara gidebilmek.

 HAYALLERİM GERÇEĞE DÖNDÜ

Son albümünüz “Meyra ile 4 Tenor” ise yeni çıktı. Bu albüm fikri nerden çıktı? Tenorlarla şarkı söylemek aklınızda olan bir şey miydi?

Evet, böyle bir hayalim vardı. Konservatuardayken de hayaller kurardım. Türkiye’ye döndükten sonra “Başka Bir Kadın” albümünü çıkarttım. Biraz klasik müziğe olan tutkumu gösterdim bu albümümle. Daha sonra ise Alp Çağrı Günal ile tanıştım; GNL Ajans’la. Ve bu albümü dinlerken, seslendirdiğim yabancı parçayı çok beğendi; Türkçe ismi de “Elveda”ydı bu parçanın. Bu da onun çok hoşuna gitti; o gün bugündür de birlikte çalışıyoruz. Samsun Demir ve Alp Çağrı’nın da emeği çok bu albümde. Hayallerimi dinlediler ve proje oluşturdular.
Albümde düet yaptığınız Burak Kut ve Ferhat Göçer ile neden bir araya geldiniz? Her ikisinin müzikal yolculuklarını nasıl buluyorsunuz? Bu albümde var olan vokaller, benim de takip ettiğim ve beğendiğim isimler. Mario Frangoulis ise çok önemli bir tenor. Ama bu konuda Samsun Demir beni yönlendirdi. Burak ve Ferhat ile bir şeyler zaten yapmak istiyordum ve son albümümde her istediğim oldu. Bu anlamda düşünce gücüne de inanıyorum. Hayal kurdukça bir şekilde o hayaller evrene yayılıyor ve gün geliyor sizi bir şekilde buluyor. Hayaller her şeyin başlangıcı galiba…

 İKİNCİ SEVGİLİM İNTERNET

Fan kulübünüz ve bir de siteniz var. Dijital dünyayı yakından takip ediyor musunuz?

İnternette çok vakit geçiren biriyim. Hatta bu yüzden eşim bana, “ikinci sevgilin internet sanırım,” diyor. İnternette çok dolaşırım. İnternetle birlikte artık bütün dünya elinizin altında. İstediğiniz her şeyi araştırıp bilgi edinebiliyorsunuz. Hayranlarımla mesajlaşırız, konuşuruz. Bu şekilde iletişim kurmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim hayranlarım bana değer verip benim için çabalıyorlarsa, benim de onlara layık olmam ve onları desteklemem lazım.

Sürekli  takip ettiğiniz bir site var mı?

Youtube ve www.izlesene.com’u sürekli takip ediyorum. Neteporter’a da alışveriş yapmak için bakıyorum; modayı oradan takip ediyorum. Myspace’e de çok sık girerim. Mario Frangoulis ile mesela oradan sürekli konuşuyoruz.

 İnternette en son neyi keşfettiniz?

Kullanım rahatlığı anlamında yeni şeyler keşfediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...